Rüzgar gibi geçti
“Hollanda’nın Maastricht Üniversitesi’ndeki bilim adamları dünyanın yapay etle üretilmiş ilk hamburgerini hazırladı. Laboratuvar ortamında üretilen etten yapılan hamburger köftesi Londra’da düzenlenen bir basın toplantısıyla tanıtıldı. Bilim adamları bir inekten aldıkları kök hücrelerini, laboratuvar ortamında çeşitli kimyasal ve besleyici maddelerle kas liflerine dönüştürdü. Yeterli miktarda kas lifi elde edildiğinde ise ilk yapay köfteyi üretti. Yapay köfteyi deneyenler tadının gerçeğinden farksız olduğunu ifade etti”.
Bu haber yeni değil. 2013 yılından. Yaklaşık 8 yıl önce ABD-Houston’daki Texas A&M Üniversitesinde konuk öğretim üyesi olarak çalışırken basında yer alan bu haber karşısında tüm meslektaşlarım gibi ben de heyecanlanmıştım. O günlerde yemek molalarında konuştuğumuz konuların başında tarımsal alanda elde edilen bu mucizevi ilerleme geliyordu. Gel zaman git zaman bu muazzam bilimsel atılım olgunlaştı ve endüstriyel bir boyuta ulaştı. Zaten başta ABD olmak üzere dünya bilimine yön veren ülkelerdeki üniversitelerde bir gereklilikten doğmayan ve ticari potansiyel taşımayan projeler desteklenmez. Hayvanların öldürülmesine gerek kalmadan biyoreaktörlerde üretilen söz konusu yapay et dünyadaki ilk satış onayını geçtiğimiz günlerde Singapur'dan aldı. Artık dünya genelinde onlarca şirket, yapay tavuk, sığır ve domuz eti üretme aşamasına geldi. Amaç küresel iklim değişikliğini tetikleyen endüstriyel hayvan yetiştiriciliğinin doğa üzerindeki etkisini azaltarak hayvanların öldürülmesine gerek kalmadan ve onlara eziyet çektirmeden sürdürülebilir bir et üretimini gerçekleştirebilmek. Kulağa masal gibi geliyor. Adeta ekosistemi yokoluşa götüren köprüden önceki son çıkış. Geride bırakmak üzere olduğumuz yılda gerçekleşen nadir güzel olaylardan biri.
2020 herkes için zor bir yıl oldu. Bu süreç içinde pek çoğumuz sevdiğimiz bir yakınımızı veya tanıdığımızı kaybettik. İhtiyaçlardan doğmayan, sürdürülmesi mümkün olmayan, küresel ölçekte her türlü doğal kaynağı tüketmek üzerine kurulu “sentetik uygarlığımız” test edildi. Covid-19 olarak adlandırılan bir virüs ekosistemi yokoluşa götüren köprüden önceki son çıkışı işaret etti. Adeta otobanda karşılaştığımız büyük yeşil bir tabela gibi. Çıkışa son 2000 m… Bu uyarıyla dünya biraz nefes aldı. Küresel ölçekte karbon emisyonu en az %7 azaldı. İnternet onlarca hatta yüzlerce yıldır görülmedikleri bölgelere dönerek yeniden yuva yapan kuşların haberleriyle doldu. Çıkışa son 1000 m...
Muhtemelen dünya bir daha asla eskisi gibi olmayacak. Zaten olmamalı diye düşünüyorum. Neden mi? İşte sebeplerden bazıları… Yeryüzündeki bitki ve hayvanların günümüzdeki yokoluş hızı son 10 milyon yıldaki yokoluş hızı ortalamasının en az 10 katı. Şu anda dünyadaki memelilerin sadece % 4’ünü yabani hayvanlar oluşturuyor. Peki geriye kalan %96? Hayvansal gıda talebimizi karşılamak için yetiştirdiğimiz besi hayvanları yüzde 60'ını, ve biz insanlar ise yüzde 36'sını oluşturuyoruz. Gezegenin dört bir yanında inşa ettiğimiz otoyollar, gökdelenler, binalar gibi beton, tuğla ve plastikten yapılan nesne ve yapıların ağırlığı her 20 yılda bir 2 katına çıkıyor. Dünyadaki insan yapımı nesnelerin toplam ağırlığı tarihte ilk kez 2020 yılında canlıların toplam ağırlığını geçti. Şu anda Pasifik okyanusunun ortasında, kıtasal akıntıların yarattığı girdapta hapsolup kalmış Türkiye büyüklüğünde bir plastik yığını kendi ekseni etrafında dönüp duruyor. Yediğimiz içtiğimiz her şey artık gözle görülemeyecek boyutlarda ufalanmış mikroplastik taneciklerle yüklü. Her birimiz her hafta ortalama bir kredi kartı boyutunda plastik yutuyoruz ve bu her birimizin yılda yaklaşık bir itfaiyeci kaskına eşit miktarda plastik yuttuğu anlamına geliyor vs. Çıkışa son 500 m... Bence insanlık olarak bu çıkışı kullanmalıyız. 2020 rüzgar gibi geçti. 2021 yılında hep beraber daha güzel günler görebilmek dileğiyle tüm Birdpx ailesinin yeni yılını kutlarım.
Not. Yazının içeriğinde internet ortamındaki paylaşıma açık bilgi ve verilerden yararlanılmıştır.
Fotoğraf: Mehmet Ali Demiral-Gediz Deltasında kılıç gagalar ve diğerleri
Prof. Dr. Mehmet Ali DEMİRAL
Son Bloglar
- Göç 1491
- Bu Soluk Mavi Noktada Çirkin Bir Kuş İçin de Yer Var mı? 1867
- Türkiye Ornitoloji Cemiyeti 1702
- Nadirat Peşindeyiz! 816
- Ne Varsa Kısmetinde O Çıkar Kaşığında 1085
- Bir Kadife Hikaye 1198
- Sürmelinin İzinde 1043
- Rüzgar gibi geçti 1145
- Yakalı Toyun Hatırlattıkları 1205
- Yaz Tatillerimin Tatlı Mırıltısı 1606
- Çiğdeci ve İstilacı Tür Kavramı 2360
- Kraliçe Elenora’nın Doğanı 1257
- Kuş Fotoğrafçılığının Etik Kuralları 1532
- Bulgaristan’da çok kısa bir kuş gözlem gezisi 811
- Tavşancıl (Aquila fasciata)’da eşeysel farklılık 817